Başta Azerbaycan ve sonra bütün Türk dünyası!

 

 Bazı insanlar, samimiyetleriyle, insanlara gösterdikleri temennasız ilgiyle, toplumda sevgi ve saygı kazanır, etrafına güven telkin eder, kolayca yeni dostlar edinir, bu tavırlarıyla insanları birbirine bağlamakta önemli rol oynar. Böylece belli bir zaman geçtikten sonra ortaya güzel münasebetlerden, yakın dostluklardan oluşmuş bir çıkar. Bu ağın örülmesinde, genişlemesinde aslında bir veya birkaç müstesna insanın rolü vardır. İsa Hebibbeyli işte böyle nadir şahsiyetlerden biridir; insanlarla temennasız dostluklar kurar, yeni bir dostlar grubu oluşturur ve onun devamı için gerektiğinde fedakarlık yapmaktan da çekinmez. Böyle bir dostun 70'inci yaşı için yazmak istediğimde, aklıma ilk gelen İsa Bey'in samimi dostluğu ve insana verdiği güven duygusu oldu. Ben de sözlerime bunlarla başladım.

İsa Hebibbeyli'nin kendisiyle olmasa da eserleriyle benim tanışmamı sağlayan, eşsiz insan, büyük vatansever rahmetli Abbas Zamanof idi. İsa Bey'in ilk matbu eserlerini bana o vermiş veya göndermiştir. Böylece İsa Bey'le giyabi şekilde tanışmış oldum. Sonra onunla karşılaştığımda hiç hayal kırıklığına uğramadım. Kısa zamanda birbirimize ısındık. Sanki yıllarca önce tanışmış, görüşmüştük çünkü bizleri birbirimize bağlayan ortak dostlarımız, ortak ilgi alanlarımız, ortak emellerimiz vardı: Başta Azerbaycan ve sonra bütün Türk dünyası!

İnsan onunla tanıştıktan, sohbet ettikten sonra artık uzun yıllardan beri tanışıyormuş, görüşüyormuş gibi hissediyor kendini. Birdenbire eski bir dost olup çıkıyor çünkü o insanlara güven telkin ediyor. Bu güven de onun samimiyetinden, tevazusundan kaynaklanıyor. Sizi açık yüreklilikle, içinden geldiği gibi karşılıyor, ne sözlerinde ne de hareketlerinde, ne tavırlarında sun'i, yapma bir şey göremezsiniz. Nezaket gereği yapmacık tavırlar takınmaz, sözünün her zaman arkasında durur.

Size yakınlık gösterirken, o kadar samimi, o kadar tabiidir ki "Niçin, ne istiyor, ne demek istiyor?" diye düşünmek aklınızın ucundan geçmez. Gözlerindeki dostluk parıltısı, dudaklarındaki samimi gülüş, sesindeki tatlılık, sizde hemen güven duygusu uyandırır; onun büyüsüne kapılır gidersiniz. Ama, İsa Bey benim için sadece samimi, güvenilir bir dost, bir mefkure arkadaşı değildir; o aynı zamanda bilim adamıdır. Azerbaycan edebiyatına, genelde kültür hayatına yürekten gelen bir sevgiyle, gerçek vatandaşlık anlayışından kaynaklanan bir şuurla bağlıdır. Bu büyük sevgi, milletine karşı bu mesuliyet duygusu olmasaydı, onca değerli araştırmaları yapamaz, o kadar geniş bir sevenler halesiyle kuşatılmazdı.

İsa Hebibbeyli'nin çeşitli siyasi oyunlarla fiziki olarak anavatandan ayrılmış olan Nahçivan'da doğup büyümesi; aslında Azerbaycan'ı ikiye de değil; üçe, dörde bölen yabancı, sinsi ellerin sahneye koyduğu milli faciayı, belki de daha küçük yaşlarından itibaren şuur altında hissetmesini sağlamıştır. Çünkü bir Nahçivanlı, ne kadar küçük yaşta olursa olsun "vatanının" sınırlandığını, kuşatıldığını, dünyadan tecrit edildiğini bütün benliği ile kavrar. Sovyet döneminde özelikle Türkiye ve İran sınırının kapalılığı sebebiyle, şimdi ise büyük ölçüde Ermenistan'la kuşatılmış olarak Nahçivanlılar bu durumu çok acı bir şekilde idrak ettiler. Her ne olursa olsun bu tahammül edilmez "kuşatılma", bir köşeye sıkıştırılma daha çok maddi açıdan kendini hissettiriyordu; manevi, kültürel açıdan ise Nahçivan'ı kuşatmak o kadar kolay değildi: Çünkü, Nahçivan tarihin en eski çağlarından itibaren Türklükle, İslam medeniyetiyle güçlü bağlara sahipti ve bu bağları kırmak, yok etmek, maddi sınırlar içine sıkıştırmak o kadar kolay değildi.

Bütün Nahçivanlılar gibi İsa Habibbeyli de doğduğu toprakları ana vatana, Türk ve İslam alemine bağlayan kültürel değerlere önem vermiştir. Bir ilim adamı olarak bunları araştırmaya, öğrenmeye ve daha da sağlamlaştırarak yaşatmaya çalışmıştır. Mirze Celil'den başlayarak M.T.Sıdkı, M.Araz, M.Şahtahtlı gibi şahsiyetlerin hayat ve faaliyetini araştırarak Nahçıvan'ı anavatana ve Hüseyin Cavid, Abdulla Şaik, M.Hadi, Elibey Hüseyinzade gibi romantiklerin sanatkarlığını ve ideal dünyasını ortaya çıkarmak için yaptığı değerli ve örnek araştırmalarıyla da Azerbaycan'ı Türk dünyasına rapteden gönül ve ülkü birliğini gözler önünde sermiştir. Böylece ayrılığı, ikiliği vahdete; uzaklığı gönül ve ruhbirliğine çevirmek için önemli adımlar atmıştır.

Sadece Nahçıvan'ı değil kuzey ve güney olarak siyasi oyunlar ve askeri güç sayesinde birbirinden zorla ayrılan Azerbaycan toprakları arasındaki mesafeleri Şehriyar, Fuzuli gibi dahi sanatkarlar üzerinde çalışmak suretiyle eritmiş; Nahçivan Dövlet Üniversitesi rektörü olduğu dönemde İran üniversiteleriyle ilmi ve medeni ilişkiler kurarak Farslarla aradaki soğuk münasebetleri kırıp yumuşatmak istemiş, böylece Güney Azerbaycan Türkleriyle iyice yakınlaşmak ve yeni medeni bağlar kurmak için büyük gayret sarfetmiştir.

Onu bütün faaliyetlere sevk eden ilim aşkı yanında millet ve medeniyet sevgisi, milletine karşı duyduğu mesuliyettir. Nitekim 2013'te Azerbaycan Milli Elmler Akademiyası Vitse-prezidentliğine ve Nizami Gencevi adına Edebiyyat İnstitutunun direktörlüğüne tayin edildikten sonra yaptığı işler de bunu ispat eder.

İsa Bey bu enstitüye kendi enerjisini, çalışma azmini taşımış, herkeste yeni bir ruh ve canlanma görülmüştür. O, genç alimlerin tedkikat imkanlarını araştırmış, onlara yeni araştırmalar yapma fırsatı vermiştir.

Enstitüde değişen zamana uygun olarak yeni bilim dalları kurulmuş, çok ciltli Azerbaycan edebiyatı tarihi yazma işine hız verilmiştir. Bütün bu işlerin yapılabilmesi için enstitü yeni teknolojik imkanlara kavuşturulmuş, internet, elektron kütüphane gibi zaruri ihtiyaçlar karşılanmıştır.

İsa Bey'in gayreti sayesinde enstitünün ilmi araştırmaları belirli ölçüde artmış, kapalı kapılar arkasında kalan ilmi çalışmalar medya kuruluşları vasıtasıyla geniş bir muhite ulaşmıştır. Alimlerin enstitüdeki araştırmaları yıllarca beklemekten kurtulmuş, kısa zamanda matbaaya ulaşmaya başlamıştır. Bütün bu işleri yapabilmek, teşkilatçılık gerektirir. Enstitü direktörlüğü, İsa Bey'in bu kabiliyetini de iyice ortaya çıkarmış, Nahçivan'da rektörlüğü sırasındaki başarılarının hiç de tesadüf olmadığı, sevilerek yapılan bir faaliyetin sonucu olduğu anlaşılmıştır.

Bu maddi başarılar yanında daha da önemli olan İsa Bey'in edebiyat araştırmalarına, Azerbaycan istiklal ruhunu taşıması olmuştur. Bizim Türkiye'de Azerbaycan milliyetçiliği dediğimiz "Azerbaycancılık" fikri, devletin milli mefkuresi olduğu gibi tarih, dil ve edebiyat araştırmalarının da yol gösteren feneridir. İsa Bey bu fenerin ışığını edebiyat enstitüsünün çatısına çevirmiş, zamanın taleplerine cevap veren yeni ruhlu araştırmaların önünü açmıştır.

İsa Bey alimlere yeni ruhlu eserler yazma imkanları sağladığı gibi kendisi de önder ve örnek olmaya devam etmiştir. Onun yeni yayımlanan "Azerbaycan Edebiyyatı Dövrleşdirme Konsepsiyası ve İnkişaf Merhaleleri" adlı eseri oldukça önemli ve çığır açıcı bir araştırmadır. Bunun için de ayrıca ele alınıp edebiyat araştırmalarına getirdiği yeniliklerin ayrıntılı bir şekilde açıklanması gerekir. Bu işi ileride yazmayı düşündüğümüz tanıtma yazısına bırakarak İsa Bey'i 70. yaş gününde yürekten kutlar, daha nice yıllar yaşayıp yaratmasını temenni ederim.

 

Prof. Dr. Yavuz Akpınar

Ədəbiyyat qəzeti.- 2019.- 12 oktyabr. S. 6.